Eşini Cezalandıran Hamileler!!!
Hamilelik pek çok açıdan bir kadın için en özel dönemdir ve hem sağlık olarak hem psikolojik olarak gereken özen ve önem gösterilmelidir. Bu dönem özellikle hormonal açıdan son derece karmaşık süreçler içerir. Hamile kadının bu hormonlara bağlı olarak duygusal durumu da inişli çıkışlı ve değişken bir gidişat gösterir.
Anne adayı, hamilelik süresince kendisine çevresinden özen ve ilgi gösterilmesini bekler ancak asıl ilgiyi öncelikli olarak aynı hayatı paylaştığı eşinden görmek ister. Zaman zaman evliliğin kendi içindeki çatışmalı durumundan, zaman zaman da annenin çalkantılı ruh halinin etkisinden kaynaklanan sebeplerden dolayı eşler arasında sağlıklı bir iletişim kurulamaz. Yine, hamile kadının hormonal faaliyetlerinin etkisiyle zaten gergin olan ruh hali eşini cezalandırmaya kadar gidebilir.
Hamileliğin yarattığı sıkıntıların sebebini eşi olarak mı görür?
Hamileliğin ilerlemesiyle birlikte anne adayının vücudunda gözle görülür değişiklikler ortaya çıkar.
- Genellikle fazladan alınan kilolar,
- Büyüyen göğüsler,
- Büyüyen ve tombullaşan karın bölgesi,
- Birçok hamilede görülen hamilelik lekeleri,
- Çatlaklar ve sarkmalar gibi fiziksel değişiklikler kadın için olumsuz değişiklikler olarak görülebilir.
Özellikle doğum sonrası eski formuna kavuşamamak korkusu ve hamilelik süresince çirkinleştiğine dair düşünceleri anne adayını hırçınlaştırabilir, eşine karşı öfke duymasına neden olabilir.
Hamilelik sırasında yaşanan bir takım fiziksel rahatsızlıkların sebebinin de yine eşinden kaynaklandığını düşünerek bazen kontrolsüz tepkiler verebilir. Çünkü, bu sıkıntıları eşi değil, kendisi çekmektedir. Eşinin fiziğinde hiçbir değişiklik olmamaktadır. Üstelik hiçbir eziyete katlanmadan baba oluyorken kendisi doğum dahil bir çok eziyete katlanıp acı çekecektir. Sonuç olarak da eski formuna kavuşup kavuşmayacağı da belirsizdir. Doğum sonrası bebeğin aileye katılması halinde de yine anne olarak,
· En büyük görev kendisine düşecek,
· Uykusuz ve yıpratıcı geceler geçirecek,
· Bebeğinin bakım işlemleri ; emzirmek, alt değiştirmek, uyutmak v.b. gibi işleri annenin yapması gerekecek,
· Çocuğunun bütün sorumluluğu kendisine kalacak,
· Baba ne kadar severse sevsin durumu dışarıdan izleyecek,
· Eğer çalışıyorsa işinden en azından bir süreliğine uzak kalacak ya da tamamen ayrılacak,
· Geleceğiyle ilgili beklentilerini ve kariyer planlarını belki de uzun süre erteleyecek ya da tüm bunlardan tamamen vazgeçmek zorunda kalacak.
İşte bütün bu endişeler ve düşünceler anne adayını çatışmacı bir ruh haline sürükleyebilir. Bütün bunların sorumluluğunu da eşine yükleyerek öfkesini eşinden ve evliliğinden çıkartmak isteyebilir.
Evlilikte çocuk faktörü
Çocuk, bir evliliği tamamlayan ve bir aile olmayı sağlayan belki de en önemli unsurdur. Ancak, özellikle ülkemizde evlilik ve çocuk ilişkisinde farklı bir durum yaşanmaktadır. Bazen çocuk, kötüye giden bir evliliği kurtarmak amacıyla can simidi olarak görülebilmekte ve sağlıksız bir ortamda olacağını bile bile çocuk sahibi olunmaktadır. Bir diğer durum da ise taraflardan birinin istememesine rağmen diğer eşin isteği ve zoruyla çocuk sahibi olunmaktadır. Bu da evlilik ilişkisi sağlıklı ve olumlu olsa bile evliliğin kötüye gitmesine yol açabilmektedir.
Bilindiği gibi çocuk, ebeveynlere ömür boyu sürecek bir sorumluluk ve yük getirmektedir. Kötü giden evlilikte bir çocuk dünyaya getirmek, kötü gidişatı durdurmaz aksine evlilik kurumunun çökmesine ve bitmesine yol açabilir. Evliliğin kendine özgü sorunları çözümlenmeden bir çocuk dünyaya getirmek asla düşünülmemelidir. Oysa bazen kadınlarımız dünyaya getireceği çocuğun eşini eve ve kendisine daha çok bağlayacağını düşünerek böyle bir karar almakta ve durumun daha da kötüye gittiğini görerek büyük bir öfkeye kapılmaktadır. Aynı şekilde, eşlerden birinin ve özellikle kadının çocuk istemediği durumlarda diğer tarafın isteği ve zoruyla çocuk sahibi olmanın durumu daha da çıkmaza sokacağı bilinmelidir.
Her iki halde de kadın, bütün öfkesini bunlara sebep olduğunu düşündüğü eşine yöneltecektir.
Hamile kadın eşine karşı neden hoşgörüsüz olur?
Döneme özgü hormonal faaliyetler kadının psikolojisini zaman zaman olumsuz etkiler. Yaptıklarının ya da davranışlarının yanlış olduğunu bilse bile kendisini eşine ve çevresine karşı hırçın, öfkeli, çatışmacı davranmaktan alıkoyamaz. Çünkü bu dönemde bir kadın eşinden her zamankinden daha fazla ilgi beklemekte, en küçük olayda bile aşırı tepki vererek ilişkilerindeki bütün köprüleri yıkabilmektedir. Ayrıca, yine döneme özgü olarak bir kadının,
- aşırı hassas,
- alıngan,
- kaprisli,
- ağlamaklı,
- hırçın,
- depresif,
- endişeli,
- öfkeli ve
- uzlaşmaktan uzak tavırlar sergileyebildiğini biliyoruz.
Bütün bu olumsuz duygu durumlarıyla beraber eşinin olaya dışarıdan izleyici olarak katılması ve anne adayının çocuğunun geleceğiyle ilgili diğer endişeleri eşiyle arasına mesafeler koymasına ve ona karşı hoşgörüsüz davranmasına yol açabilir.
Ev ve doğacak bebeğiyle ilgili sorumluluklar ve hazırlıklar anne için artık daha yorucu, hatta yıpratıcı olduğundan eşinin de evle ilgili daha katılımcı olmasını bekleyen anne adayı bu beklentisini söylemekten kaçınabilir. Eşinin kendisinin dile getirmesine gerek kalmadan bu beklentilerini anlamasını,yardımcı olmasını ve daha fazla anlayış göstermesini bekleyerek, bazı sorumlulukları almakta isteksiz davranabilir.Eğer erkek, eşindeki bu beklentileri fark etmezse,daha eşine dönük yaklaşımlar ortaya koymazsa kadın genellikle öfkeli bir tavır sergileyecek,hatta her fırsatta kızgınlığını ortaya koyacaktır.
Hamile kadın neden cinsellikten soğur?
Genellikle bütün evliliklerde eşlerin aralarındaki çatışmaları çözemediklerinde birbirlerini cezalandırma yöntemi olarak bildiğimiz birbirinden uzak durma tavrıdır. Bir diğer deyişle, cinsellikten uzaklaşmak ya da cinselliğini kullanarak eşini cezalandırmak belki de bir evlilik için en korkutucu olan davranış türüdür.
Bir de hamilelik gibi özel bir durumda anne adayı hem hormonal faaliyetler nedeniyle hem de karnındaki çocuğunun zarar göreceği endişesiyle cinselliğe karşı ilgisini kaybedebilir ya da tamamen soğuyabilir.
Bunların yanında,
- erkeğin fiziksel görünümünde herhangi bir değişikliğin olmaması,
- erkeğin kadına göre daha rahat hareket edebilmesi,
- kadının erkeğin yanında kendini yetersiz ve ağır hissetmesi,
- hamileliğin ilerleyen dönemlerinde kadının ağırlaşması,
- çirkinleştiğini düşünmesi,
- hareket kabiliyetinin zayıflaması ve azalması,
- eşinin kendisini eskisi kadar beğenmeyeceği düşüncesine kapılması,
- yaşadığı sıkıntılara eşinin neden olması ve onun bu sıkıntıların hiçbirini yaşamadığını düşünmesi,
- çocuğuna iyi bir anne olmaya çalışacağına inanırken eşinin duyguları konusunda endişeye kapılması gibi nedenlerle de anne adayı eşine ve cinselliğe karşı tepkili ve mesafeli davranabilir.
Kadın özellikle erkeklerin eşlerini aldattığını düşündüğü, hatta böyle bir beklentiye girdiği bu dönemde de eşini yine cinsellikten uzak bir tavır sergileyerek cezalandırabilir. Bu davranışın altında yatan düşünce aslında eşinin kendisine daha çok ilgi göstermesini sağlamaktır. Tuhaf bir biçimde evliliklerin sarsıntı yaşadığı, erkeğin dışarıya yöneldiği dönemin hamilelik dönemi olduğu da ilginç bir gerçek olarak ortada duruyor. Yapılan bir çok araştırma sonucuna göre gerçekten de erkekler eşlerinin hamileliklerinde evden uzaklaşabiliyor ve eşler arasında ciddi sorunlar yaşanabiliyor.
Kadınların hamilelik dönemlerinde cinselliğe mesafeli ve ilgisiz davranmalarının bir diğer nedeni, kadın bedeninin dünyaya getirmek için büyük bir çalışma yürüttüğü bebeğin sağlıklı gelişebilmesi için salgıladığı hormonlarla alakalı bir durumdur.Normal şartlarda, normal sınırlarda olan birçok farklı hormon, hamileliğin başlamasıyla beraber oldukça fazla bir şekilde salgılanmaya başlar.Bu hormon karmaşasında annenin önceliği genellikle bebeğin sağlıklı olarak gelişimini tamamlaması ve doğması gibi endişelere doğru yön değiştirir. Artık seks ve eşiyle sürdürdüğü cinsel beraberlik eskisi kadar önemli olmayabilir. Bu duygu durumları ya da duygusal karmaşalar da aslında bir anlamda hoş görülebilir.
Bütün bu koşulları değerlendirdiğimizde önce unutmamamız gereken yaşadığımız deneyimlerin çoğunun aslında bize özel durumlar değil genel sorunlar olduğudur. Karşılaştığımız sorunların başkaları tarafından da paylaşıldığını bildiğimizde genelde bu bizi rahatlatır. İkincisi ise hayatımızın bu en önemli süreçlerinden birinde zorluklarla başa çıkarken bir kişi değil iki kişi olmak, bir takım olmak bize iyi gelecektir. Takım arkadaşımıza karşı biraz daha anlayışlı olmak bu zorlu oyunda elimizi çok güçlendirecektir.😉
🙂